İKLİM GÖÇMENLERİ: SINIRLARI AŞAN GÖRÜNMEZ KRİZ

İKLİM GÖÇMENLERİ: SINIRLARI AŞAN GÖRÜNMEZ KRİZ
<p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Sanayi Devrimi sonrası fosil yakıt tüketiminin artması, kaynakların hızla tüketilmesi, üretim atıklarının artması gibi sorunlar çevre sorunlarına sebebiyet verirken artan sera gazı emisyonu küresel ısınma sorununu da beraberinde getirmiştir. Mevcut üretim ve tüketim anlayışının sürdürülebilir olmadığı görüşü 1900’lü yılların ortasında yüksek sesle seslendirilmeye başlanmış ve önceleri sivil toplum kuruluşları ve sonrasında uluslararası örgütler gelecek nesilleri de koruyacak şekilde bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin önlemler alınması gerektiğini ülke yöneticilerine dikte etmiştir. Özellikle son on yıllarda yaşanan iklim değişikliğinin yalnızca küresel ısınma kavramı ile açıklanamayacağı açıktır. Üstelik bu kriz insanlığı gıda güvenliği, yerleşim alanlarına zarar veren büyük afetler, su kıtlığı ve biyoçeşitlilik kaybı gibi risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bu krizin görünmeyen ve çok yakın zamanda tüm insanlığı etkileyecek sessiz ve üstelik de yıkıcı bir yüzü daha var: iklim göçü</span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Son zamanlarda ülkemizde de diğer ülkelerin gündeminde de yaşanan sel felaketleri, orman yangınları, kuraklık, değişen mevsim koşullarına bağlı olarak tarım ürünlerinde azalan verim ve deniz seviyelerinin yükselmesi karşımıza çıkıyor. Üstelik yaşanan felaketlerin boyutu o kadar büyüdü ki orman yangınları düşen nem oranları ve rüzgar sebebi ile durdurulamıyor ve yaşam alanlarını tehdit ediyor. 2025 yazında hem ülkemizde hem Dünyada en çok gündem olan haberler arasında artan ve durdurulamayan orman yangınları vardı. Sel felaketleri özellikle fakir ülkelerde ve kırsal kesimde yaşam alanlarının tahrip olmasına sebep olurken artan kuraklık ya da deniz yükselmeleri tarım alanlarının verimliliğinin düşmesine ve gıda arzında önemli risklere sebep olmaya başladı. Su kıtlığı ise çok yakında hepimizin karşı karşıya olduğu bir diğer sorun. Kontrolsüz ve uygun olmayan tarım uygulamaları, yağış rejimlerindeki değişimler ve artan sıcaklıklar su kaynaklarının kurumasına sebep olurken özellikle kalabalık şehirlerde su kesintileri olarak kendini göstermeye başladı. </span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Yaşam alanlarını doğrudan etkileyen bu krizler özellikle kırsalda ya da gelir seviyesi düşük ülkelerde kitlesel iç ve dış göçlere de sebep olmaktadır. Henüz etkisini çok yoğun hissetmediğimiz bu göçlerin yakın bir gelecekte Dünya ülkelerinin önemli gündemlerinden biri haline geleceği açıktır. Modern Dünyanın ilk kez karşılaştığı bu durum henüz uluslararası hukukta resmi bir yer bulmuş olmasa da iklim mültecisi kavramı konuşulmaya başlanmıştır. Gelişmiş ülkelerin Sanayi Devrimi sonrası sera gazı emisyonlarının artmasına ve atık yönetimi eksikliği sebebi ile toprak ve su kirliliğine sebebiyet veren üretim anlayışı ne yazık ki özellikle gelişmiş ülkelerin ucuz işgücü fırsatı ile tesisleştiği az gelişmiş ülke halklarını bugün olumsuz etkilemektedir. Hukukta henüz resmi bir tanımın olmaması da bu ülkelerde yaşayan ve zorunlu göçe uğrayan milyonlarca insanın haklarını koruyacak bir statüden yoksun kalmasına sebep olmaktadır.</span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Dünya ülkelerinden birkaç örnek verecek olursak yaşanan iklim değişikliğine bağlı olarak yükselen deniz Bangladeş gibi ülkelerde tarım alanlarının tuzluluk oranının artmasına ve buna bağlı olarak düşen verim sebebi ile kırsal kesimlerde yaşayan insanların göç etmesine sebep olmaktadır. Kiribati ve Tuvalu gibi ada ülkeleri yakın gelecekte tamamen sular altında kalma riski ile karşı karşıyadır ve özellikle Conference Of Parties (COP) gibi uluslararası toplantılarda bu ülkelerin yöneticileri bu durumu sert bir şekilde dile getirmektedir. Sahra Altı Afrika ülkelerinde temiz suya erişimin zor olması bölgede yaşayan halkları kitlesel olarak göç etmeye zorlarken ülkemiz gibi Akdeniz kuşağındaki ülkelerde kuraklık ve sıcaklık dalgalarının tarım sektörünü olumsuz etkilemesi sebebi ile gıda arzı riski artmaktadır.</span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Dünya ülkelerinin karşı karşıya olduğu iklim krizi ve buna bağlı iklim göçü riski en çok kırılgan gruplar dediğimiz kadın ve gençleri etkilemektedir. İşsizlik, eğitimden uzak kalma, yoksulluk ve göçe zorlanan topluluklarda güvenlik sorunları en çok kadınlar ve gençler için sorun olmaktadır. İç ya da dış göç fark etmeksizin göç etmek zorunda kalan insanların birçoğu yeni yerleştikleri bölgelerde hem kayıt dışı olarak hem de iş güvenliği olmaksızın çalışmak zorunda kalıyor ve bu durum Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 8. maddesi olan İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor. Tam da bu noktada ülkelerin uygulayacağı adil geçiş politikaları önem kazanmaktadır. Öncelikli olarak göçlerin engellenmesini sağlayacak iklim değişikliği uyum politikaları devreye alınmalıdır. Değişen iklim koşullarına uyum sağlayacak önlemler alınması, teknoloji ve altyapı yatırımları ile sağlanabilecekken iklim krizinden etkilenen bölge halkına yönelik adil geçiş politikaları ile sosyal refahın sağlanması hedeflenmelidir. Yenilenebilir enerjiye geçiş ve yeşil teknolojilerin yaygınlaştırılması, bu alanlarda oluşacak işgücü ihtiyacını giderecek politikaların uygulanması ve kimseyi geride bırakmayacak şekilde kırılgan grupları kapsayıcı önlemler alınması elzemdir.</span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">Uluslararası hukuk alanında çalışmalar yapan kişilerin iklim göçmenlerinin yasal bir statü kazanmasına ilişkin akademik çalışmalar yapması ve ülkelerin hukuk sisteminde bu akademik çalışmaları referans alan düzenlemelerin getirilmesi iklim göçünü ya da yaratacağı sonucu çok etkilemese de bu göçe maruz kalan insanların temel haklarının korunması noktasında önemli bir adım olacaktır. </span></p><p class="ql-align-justify"><span style="color: rgb(34, 34, 34);">İklim göçü, ne yazık ki geleceğin değil bugünün bir gerçeği olarak karşımızda durmaktadır. Eğer bu görünmez krizi şimdiden fark edip önlem almazsak, yalnızca doğayı değil, toplumları ve sosyal refahı da kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.</span></p><p class="ql-align-justify">&nbsp;</p><p><br></p>

Пікір қалдыру үшін жүйеге кіріңіз.